Brugge,
Bruges, Brügge, Bruj ne derseniz diyin burası benim için düşler diyarı. Brugge;
çikolata kokan sokakları, Venediği kıskandıracak kanalları ve orta çağdan kalma
mimarisiyle beni kendine aşık eden, tekrar ve tekrar gitmek istediğim harika
bir şehir. İlk olarak 2016 yazında Amsterdam’dan trenle gitmiş, akşam olunca
üzülerek geri dönmüştüm. Çünkü okuduğum yazılarda bana hep bir gün yeterli
denmişti ama değilmiş birlikte geçirdiğimiz bir günün ardından tadı damağımda
kaldı ve bu sene 2018’in şubat ayında tekrar gittim.
Brugge’e
ulaşım için benim tavsiyem trenle gitmeniz. Tavsiyeme uyup trenle gitmek
isterseniz Brüksel’den bir-bir buçuk saat Amsterdam, Paris, Lüksemburg,
Düsseldorf gibi yakın şehirlerden yaklaşık üç saat sürüyor. Brükselden
gideceğinizi varsayarsak tek yön bilet ücreti 14.80euro olacaktır. Tabi
gençseniz (26yaşa kadar) bu ücret değişiyor siz 6.40 verseniz yeter. Birde
Weekend Ticket denen bir şey var. Şöyle ki; neredeyse tek yön parasına (15.80
euro) sadece bileti aldığınız Cumartesi ve Pazar günü geçerli gidiş dönüş açık
bir bilet alıyorsunuz. Biletlerle ilgili detaylı bilgi ve bilet alımı için www.belgianrail.be internet sitesini kullanabilirsiniz. Bir diğer önerim özellikle ucuz
havaalanı diyebileceğimiz Belçika Charleroi havaalanına inerseniz Flibco
firmasının otobüsleri var. Önceden alırsanız 5 euroya kadar bilet
bulabilirsiniz. Otobüs kalkmadan önce alayımda gideyim derseniz genç öğrenci
ayırmadan 19euro istiyorlar. Karayolu yolculuğu trafiğe bağlı iki üç saat
sürüyor. Arabayla gitmek veya araba kiralamak bence yürüyerek gezilmesi gereken
Brugge için en gereksiz şey ayrıca iki saati dört euro olan park parasıda
eklenince epey mantıksız geliyor bana.
Minnelwater
park
İlk olarak
şehrin kuğulu parkı diyebileceğimiz Minnelwater park. Kuğulu diyince aklınız
Ankara’ya gitmesin çünkü burası Brugge’ün kuğularıyla ünlü aşk gölü. Gölün
çevresinde yeşilliklerde oturabilir pazardan aldığınız çöreklerin, carrefourdan
aldığınız biraların tadına varabilirsiniz. Birde göl üstündeki köprüde
birbirlerini öpen çiftlerin sonsuzadek birlikte olacaklarına inanılıyor.
St. Jans
Hospital (Eski Aziz John Hastanesi)
Avrupanın
günümüze kadar sağlam gelebilen en eski hastanesi ünvanını taşıyan Aziz John
hastanesinin geçmişi 11.yüzyıla kadar dayanıyor. 1978 yılına kadar hizmetlerini
sürdürmüş olan hastane günümüzde; korkunç tıbbı malzemelerin, eski ameliyat
aletlerinin, hastane eşyalarının ve hastanenin geçmişteki işleyişine dair
tabloların sergilendiği bir müze olarak kullanılıyor.
Hastanenin
devamı sayılabilecek hemen yanındaki binada ise bir eczane yer alıyor. Bu
eczanede eski zamanlarda kullanılan ilaçlar, bitkiler, şifalı otlar ve diğer
ilaç yerine kullanılabilinecek maddeler bulunuyor.
Pazartesi
hariç haftanın her günü 09.30-17.00 arası ziyarete açık olan müzeyi 9euro
karşılığında gezebilirsiniz.
The Church
of Our Lady
Brugge’un hemen hemen her yerinden görülebilen Courch
of Our Lady klisesi 122 metre uzunluğuyla şehrin en yüksek yapısı.
Brugge’un
en yüksek yapısı olmasının yanısıra dünyanın ikinci en uzun tuğla kulesi olan Church
of Our Lady yi önemli kılan bir diğer nokta ise içerisinde bulunan Madonna and
Child heykeli. Meryem ve kucağındaki bebek İsa yı tasvir eden heykel orijinal
ve gerçekten Michelangelo’nun elinden çıkma. İtalya’dan bir tüccar tarafından Brugge
e götürülen heykel bölgeyi ele geçirenler ve yağmalayanlar tarafından birkaç
defa kaçırılmış olsada her seferinde bulunup tekrar getirilmiş.
Steenstraat
Şehrin en
ünlü alışveriş caddesi olan Steenstraat üzerinde her türden mağaza bulunduğunu
söylemek mümkün. Marketinden tasarım ürünlerin satıldığı butiklere
çikolatacısından dantelcisine her bütçeye ve her tarza uygun mağaza var.
Grote Markt
(Büyük meydan)
958 yılından
bu güne şehrin en ünlü meydanı ve merkezi olan Grote Markt aynı zamanda benim
ikinci gidişimde keşfettiğim ve çok beğendiğim Çarşamba pazarının kurulduğu
yer. Burada dev gibi atları olan faytoncular, güzel kafeler, restoranlar ve
daha çok hediyelik alışverişi için olan çeşitli mağazalar bulunuyor.
Ayrıca şehrin
simgesi haline gelmiş bu meydanda Fransa kralına karşı olan ayaklanan Flamanların
başı sayılabilecek Jan Breydel ve Pieter de Connick’in heykeli bulunuyor. 1807-1810
yılları arasında meydana dönemin Fransız imparatoru Napoleon’un adı verilmiş
ama daha sonra bu isim kullanımdan kaldırılmıştır.
Belfry of
Bruges
Grote
Markt’da bulunan ve şehrin simgesi haline gelmiş çan kulesi 1240 yılında şehir
sakinlerinin zamanlarını belirlemek, devlet arşivlerinin saklanması,
yangınların ve duyuruların bildirilmesi için yapılmış. Günümüze gelene kadar
birçok badire atlatmış ve restorasyonlar görmüştür.
83 metre
uzunluğundaki kuleye çıkmak için bir asansör bulunmuyor ve asıl eğlence şimdi
başlıyor. İlk olarak kuleye aynı anda herkesi almadıkları için haliyle kapıda
biraz sıra oluyor. Sırada insanlarla tanışıp küçük bir grup olduktan sonra grup
indirimiyle giriş yapıyor tırmanmaya başlıyoruz. Çoğu abarta büyüte 366 basamaklı
olduğunu söylemiş ama asıl söylenmesi gereken bu basamakla düzensiz dik dar ve
dönüyor. Yukarıda bizi bekleyen panoramik Brugge manzarası bir yana kulenin
saatini içeriden görmekte ayrı bir zevk.
Historium
Orta çağda
yaşamak nasıl olur sorusuna cevap olabilecek bu büyülü müzede gelişen vr
teklonojileriyle, dekorasyonuyla ve efektleriyle birlikte kendinizi zaman
makinesine binmiş gibi hissedebilirsiniz. İçinde bir film salonu (evet sizde
izliyorsunuz) ve döneme uygun dekore edilip özel efektlerle süslenmiş odalar ve
bir anı mağazası bulunuyor. Giriş için okulumun kartında İngilizce yazmasına
rağmen öğrenciliğimi kabul etmediler nasıl bir kart gerekiyor bilmiyorum.
Basilique du
Saint-Sang (Kutsal kan klisesi)
Dayandığı
nispeten yüksek binanın yanında köşeye sıkışmış gibi görülen Basilica of the
Holy Blood gotik mimarisiyle diğer binalardan ayrılıyor ve kolayca
farkedilebiliyor.
Rivayete
göre, Hz. İsa’nın kanı olan bir bez İsrail’den b kliseye getirilmiş ve klisenin
adı kutsal kan klisesi olmuş. İlk getirildiği cam fanusun içinden hiç çıkmamış olan
bez ve söylenene göre bozulmamış olan Hz. İsa’nın kanı günün belli saatlerinde
ziyaretçilere gösteriliyor ve insanlar bu cam tüpe dokunabilmek için kliseye
bağışta bulunuyor. Bunun dışında klisenin içinde Haçlı Seferi’nden getirilen ve
burada muhafaza edilen eserlerde sergileniyor.
Brugge bot
tekne turu
Birkaç yazıda
Brugge için kuzeyin venediği dendiğini görmüştüm. Öyleymiş. Venedikte yarım
saatlik gondol turuna 80 euro vermemiş Vaporettolarla hevesimi almaya
çalışmıştım ama Brugge de bu turlar Venediğin 10da 1i fiyatı olunca yaklaşık 40
dakika süren bir tura katıldım. Tamam belki aynısı değildir ama bu da çok
güzeldi. Her neyse Venedik bir yana Brugge ü kanallardan gezmek harika bir
deneyimdi ve parasını sonuna kadar hak ediyor.
Bonus: Brugge Çarşamba Pazarı
Bir sabah
uyandım ve köşedeki şömineli kafeye doğru yürümeye başladım Steenstraat
caddesinden geçip Grote Markt a geldiğimde harika bir sürprizle karşılaştım.
Pazar! Evet Brugge e pazar kurulmuş. Hemen hızlıca bir tur atıp neler olduğuna
baktım balıkçı, çiçek tezgahı, pasta tezgahı, ızgara tezgahı, rengarenk bir manav,
jelibon, çikolata… Tezgahlar arasında neşe içinde koşuşturup bir şeyler alırken
pastane tezgahına geldiğimde bundan bir tane istiyorum bundan da istiyorum
bundan da ve bundan ve bundan derken teyze bir an durup emin misin tüm bunları
istediğine dedi evet evet dedikten sonra bi durdum ama öyle güzel görünüyorlardı
ki aklım hala alamadıklarımdaydı. Sonrası üç gün boyunca pazardan aldığım
pastaları, çörekleri, jelibonları yedim. Pazar çoğunlukla römork ya da karavan
tarzı panelvan araçlardan oluşuyor ve öğleden sonra fazla kalmadan toplanıp
gidiyorlar.
Yorumlar
Yorum Gönder